Alevilik ve Bektaşilik Araştırmaları Sitesi

  • Full Screen
  • Wide Screen
  • Narrow Screen
  • Increase font size
  • Default font size
  • Decrease font size

Araştırmalar Türkçe

Makalelerde yer alan görüşler yazarlarına aittir. Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Sitesini bağlamaz.

TERÖRÜN VE BÜYÜK GÜÇLERİN PENÇESİNDEKİ AFGANİSTAN

Yazdır PDF

Dr. Ali Yaman

(Bu makale Almanya da yayınlanan Alevilerin Sesi Dergisi'nin No:49, Kasım 2001, s.12-13'ten alıntı yapılmıştır.)

Afganistan’da yaşananlar gerçekten bir insanlık trajedisidir. Biz bu trajediye “insan’ı herşeyin odağına yerleştiren ve can diyen” yolumuz gereği bir “can” olarak bakmak zorundayız. Şu ülkenin, bu grubun çıkarı olarak bakarsak anlayamayız, doğruları yanlışları ayıramayız. İnsan olmanın gereği bu olaya ancak ve ancak Hz. Ali’nin “Bin kez mazlum olsan da bir kez zalim olma.” penceresinden bakabilen bir “can” olmaktan geçer. Bu makalemizde geçmişten günümüze Afganistan’da yaşananlar özet olarak sergilenmeye çalışılacak bir başka pencereden konu anlatılmaya çalışılacaktır.

Devamını oku...

“ELİNE, BELİNE, DİLİNE SAHİP ÇIK”

Yazdır PDF

aaa_pence.gif
DÜSTURUNDA DİLE GETİRİLEN ANLAM, AHLAKSAL MI, YOKSA HİÇ AKLIMIZA GELMEYEN ÜÇ TEMEL KONUDA TARİHSEL BİR UYARIM MI?

Veysel Dinler (İ.Ü.İletişim Fakültesi Yüksek Lisans Programı)

(13.09.2001)

Sevgili okuyucu, biz, tarihe bakarken günün olgularından yola çıkarak eskiye gitmeğe kalkışırsak pek de bir yol alamayacağımızı bilmek durumundayız. Toplumsal değer yargıları kimbilir kaç yüz yılda değişir, bir araştırı konusudur. Değişir değişir de, bu değişim ve dönüşümün hangi toplumsal olgularla başlayıp sürdüğünü iyi anlamak gerekir. Değişim kaçınılmaz, bilgenin dediği gibi “değişmeyen ya delidir ya ölüdür.”

Bugünkü yabancılaşmış kent kültürümüzden, tarihsel bağlamda görece daha az değişikliğe uğramış olabileceğini savlayabileceğimiz köy kültürümüze bakacak olursak, en hızlı değişimden en yavaş değişime doğru bir yol alış karşımıza çıkar. Sözgelimi, İstanbul’da 5.kattaki evine çelik kapı taktıran kişiyi sarmalayan dünya ile Karadeniz bölgemizde yer alan ve kilitli hiçbir kapısı bulunmadığı söylenen köyde yaşayan kişiyi sarmalayan dünya sanırız ki birbirine göre başkalaşmış dünyalardır. Kapı kilidi bulunmayan ev, bizleri daha eski bir tarihe yaklaştırmakta biraz daha gerçekçedir.

Devamını oku...

Namaz, Cami ve Cemevi

Yazdır PDF

aaa_sahkulu.gif
Dr. İsmail Kaygusuz
(13.09.2001)

 

Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Mehmet Nuri Yılmaz Milliyet'in röportajında özetle; "Bizim Alevileri assimile etmek gibi bir niyetimiz yoktur...Müslümanların tapınağı Camidir...Alevilerin de ibadet yeri camilerdir. Cemevleri milletimizin birliğine darbe vurur" diyordu. Bu dört kısa cümleyle Başkanın şunları söylemek istediği apaçıktır: Müslümanlar sadece camide ibadetini yapar, başka bir yerde Tanrıya tapınamaz. Aleviler de kendilerini müslüman görüyorlarsa; kendilerini camiye çağırıyorum, buyursun gelsinler. Birleşme yerimiz camidir, cami birliğimizi sağlar; o zaman Diyaneti'n de tüm nimetlerini kardeş kardeş paylaşırız (mı?!)

Görüldüğü gibi kendisi sözle yadsımış olsa bile, zaten onları camiye çağırmakla, Alevileri assimile etme niyetini de ortaya koynuştur. Ayrıca son kışkırtıcı cümlesiyle, Alevilerin yüzlerce yıldır içinde toplu tapınmalarını, yani Cem'lerini yaptıkları Cemevlerine iftira atıyor...Oysa fanatik gericilerin, kanlı hizbullahçıların yuvalandığı; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusuna küfür edildiği, laikliğin ve demokrasinin aleyhinde siyasetlerin üretildiği yer camiler olmuştur. Bugünlere dek Cemlerini gizli yapmak zorunda kalmış olan Alevilerin, artık özgürce, açık açık inançlarının gereklerini yerine getirmek istemeleri mi Başkana battı? Onun için mi "Cemevleri milletin birliğini bozar" diyerek karşı çıkıyor? Yoksa Anayasal haklarını isteyen Alevi toplumunun günün birinde, kendi vergilerinden Diyanetin kesinlikle yararlanmasına engel olmalarindan ya da gelirine ortak olacaklarından korktuğu için mi?

Devamını oku...

Ortodoks İslam'ın Hac ve Kabe Putperestliği

Yazdır PDF

aaa_sahkulu.gif
Dr. İsmail Kaygusuz

(13.09.2001)

Alevilere 'Cemevini bırak camiye bak(!)' derken bile, 'hayır bizim Alevileri sünnileştirmek gibi bir niyetimiz yok' diye yemin-billah eden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Nuri Yılmaz'ın dikkatine sunulur:

1. Her yıl onbinlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, İslamın uyulması gereken beş koşulundan biri olduğuna inandığı Hac ziyaretine gitmekte. Mekke'de kaldıkları sürece, büyük gösteriş içinde bazı akıl ve inanç dışı biçimsel eylemlere (Kabe'nin çevresini dönmek, Siyah Taş'a dokunmak, Şeytan taşlamak vb.) katılarak bir İslami tapınmayı yerine getirdiklerini sanmaktadırlar. Böylece, her Hac mevsimi, mezhepsel inançları gereği Muhammed peygamberin mezarını ziyaret etmeği bile batıl sayan Vahhabi Saudi Krallığının hazinesine milyarlarca dolar akmaktadır. Ayrıca her yıl yüzlerce kişinin de Hac yolunda ölmesinin önüne geçilememektedir.

Gazetelerden öğrendiğimize göre, ülke derin ekonomik kriz içindeyken bile, başvuruları sona eren 100 binin üzerinde hacı adayı, kurlar daha fazla yükselmeden dolar almaya çoktan başlamış.

Konuyu araştırınca, insanların İslam adına, dinsel ibadet adına nasıl yüzlerce yıldır kandırıldığını görmek derin üzüntü veriyor.

Devamını oku...

Filibeli Küçük İbrahim Fevzî Baba Tatar İbrahim Baba

Yazdır PDF

aaa_tavan.gif

Müfid Yüksel
(08.09.2001)

Mücerred babalardandır. Filibelidir. Filibe’nin Kumanovalı soyundan Mehmed Efendi’nin oğlu idi. Eski aile adı Kumanovalıoğludur. 1266 tarihinde, Filibe’de doğdu. Sütlüce Bektâşî Tekyesi şeyhi Münîr Baba’nın eski muhibblerindendir. Daha önce Kadiriye tarikatında bulunmuş. Bektâşîliğini Münîr Baba’nın yanında tamamlamış, ona yıllarca pervâne olmuş ve üçüncü rehber olarak yine Münîr Baba meydanında hizmete soyunmuştu.

Münîr Baba’nın kıdemli baş rehberi İbrahim Mihrâbî Baba’dan ayırmak için, İbrahim Fevzi Baba’ya, Küçük İbrahim Baba ayrıca Tatar İbrahim Baba derler. (1) Gençliğinde Bayezîd yangın kulesinde Köşklü olarak İstanbul sokaklarını dolaştığından Köşklü İbrahim de demişlerdir. Bir ara Haliç’te sandalcılık ettiğini bilenler, Sandalcı İbrahim derlerdi. Hayatının son uzun yıllarını Bursa’da geçirmiş olması, kendisine Bursalı İbrahim Baba dedirtmeğe sebep olmuştu.

Nasibi, dervişliği Münîr Baba’dan, Babalık icâzeti, Pîrevi postnişîni Hacı Feyzullah Dedebaba’dandır. Pîr makâmında oniki yıl süren hizmet derecelerini bitirdikten sonra hicrî 1315 tarihinde(2), kendisine Babalık verimiştir. Gönülsüz, gösterişsiz bir adamdı. Baba ünvanını aldıktan sonra bile, eskilerin usulünü bırakmayarak; isminin üzerine Baba yerine Türbedâr, Zâviyedâr yahut Derviş İbrahim Bin Muhammed gibi eklemeler yapmakla yetinirdi. Cehaletini, kifâyetsizliğini bilecek kadar insafı vardı. Hiç tahsili olmamakla beraber görgüsü vardı. Hizmetten yetişmişti.

Devamını oku...

Hubyarlılarda Töreler, Kültürler

Yazdır PDF

aaa_eraslan.gif
Eraslan Doğanay Dede

(08.09.2001)

Orta Asya'da (Şamani'lik) halen bu aşiretlerde doğal olarak yaşamaktadır. Kültür, inanç ve düşünce etkinlikleri mevcuttur. Küfrü mümkün olduğu kadar yapmazlar. Küfür eden insanı toplumdan dışlarlar. Normal konuşmalarda dahi küfür yasaktır. Bunun değerlendirmesini şöyle anlatırlar. Ağız güzelliğine alışın, ağız dergah kapısıdır. Lokma yenilir, Dua edilir Allah'ın ismi anılır. Dört Kitaptan üstün ekmek yenilir. Onun için küfrü en büyük suç sayarlar.

Alevilik, Türklüğün, İslamlığın yorumudur. Orta Asya'dan gelen esas Türk Alevilerdir. Bunlar Anadolu'nun sembolüdür. Konuşmalarında Orta Asya'dan gelen Türklük şiveleri mevcuttur. Amcaya Emmi, Babaya Ava (Büyük demektir). Anneye Ana, kardeşe Ece, yaşlı kadınlara ( saygı anlamı), öküz arabasına kağnı, düz taşlara kaygan değil de (kaylağan) derler. Kadınları Orta Asya gelenek ve göreneklerini yaşatmaktadırlar. Burunlarına karanfil takarlar güzel koku olmak için karanfil nezle ve gribe iyi gelir. Kendilerine sorduğumuzda biz nezle grip olmayız, derler.

Kadınları halen Türkmen giysileri giyerler. Bellerinde kuşakları, önlerinde öğnükleri, eğninde bindallı entarileri, arka tarafına bağladıkları püskülleri bulunur. Kadınların kollarına püskül işlemeli yazlık beyaz üç-peşli olmak üzere giysi yaparlar, bunun ismine saya derler.

Devamını oku...

Munzur'dan

Yazdır PDF

aaa_munzur.gif
Yaşar Seyman
(08.09.2001)

(Bu makale 07.08.2001 tarihli Cumhuriyet gazetesi'nden alınmıştır.)

Tunceli'ye gitmek zordur. Çoğu kez kent sınırında geri çevrilirsiniz. Ya da dakikalarca kimlik kontrolleri sonrası girişinize olur verilir. Asker, sendika kimliğimi geri getiriyor. " Komutan normal kimliğinizi istedi " diyor. Sürücü belgemi veriyorum. Olağanüstü halin yaşandığı kentlere girer girmez; uygulamanın ağırlığı omuzlarınıza çöküyor. Kimliğiniz en çok bu kentlerde işe yarıyor.

Ülkemizde bazı kentlerimiz iki isimlidir. Hatta daha çok ilk isimleriyle söylenir ve yaşamda yer alırlar... Tıpkı İzmit - Kocaeli / Hatay - Antakya / Mersin - İçel / Adapazarı - Sakarya gibi Dersim / Tunceli de bu denli bilinmeli ve kolayca söylenmelidir. Oysa yaşanan gerçek, Dersim türkülerdeki kadar kolay söylenmiyor...

Dersimliler, dünyanın öteki ucunda bile olsalar, yaşamlarında üç sözcük kök salar. Düzgün Baba, Munzur ve Dersim. Çoğu sürgün çocukları olan Dersimliler coğrafyalarından uzak, yıllarca doğdukları kente girememişlerdir. Bu acının özlemi yakıcıdır. Munzur'un suyuna ekmeğini banıp yemek, Dersim'in topraklarını öpmek işte bu özlemin yansımasıdır. Dersim kurtuluş günü olmayan tek kentimizdir. O nedenle ödenen bedel ağırdır. Bu acılar, bu özlemler artık geride bırakılmalıdır. Ozan bile: "Bütün acılarımızı Munzur'la yıkadık " diyor.

Devamını oku...

Sayfa 13 / 15

You are here: Araştırmalar Türkçe Araştırmalar