2013 DÜNYASINDA “YAVUZ” MU “YUNUS” MU!

Yazdır

1500’lü yılların acımasız siyasi ilişkileri çerçevesinde, dinin nasıl kullanıldığını Yavuz da dahil Osmanlı padişahlarının, -halife olan olmayan- hiç birinin Ehl-i Sünnet’e göre İslam’ın beş şartından biri olan “Hacca gitmek” şartını yerine getirmediklerini tarihten biliyoruz. Bizim anlı şanlı ilahiyatçılar ve tarihçiler söz buraya gelince, kılıktan kılığa, renkten renge girip neden hacca gidilmediğine bahaneler bulmak için kıvranır dururlar. Kardeşlerini, babalarını, vezirleri acımasızca öldürüyorlar, haremin hali ortada, ama nedeni şudur, diye boşuna çabalarlar! İslam doğruluğu emretmiyor mu? Bu nasıl dürüstlük, güzel ahlak! Bu nasıl din anlayışı, demek ki din bunlar için bir elbiseden, biçimden ibaret araçtır.

Emevi Kralı zalim Muaviye de Sıffin Savaşı’nda yenileceğini anlayınca nasıl Kur’an-ı Kerim’in sayfalarını mızraklara saplamamış mıydı? Neymiş Kur’an hakem olsunmuş? Bir insan hangi dinden, mezhepten, meşrepten, ırktan olursa olsun, yalancılığı, tarafgirliği normal bir şey gibi görüyor ve dününü, bugününü ve yarınını bunun üzerine bina ediyorsa vay o insanın haline! Vay bu insanların oluşturduğu topluluğun haline!

Bugün hala bu ülkede Yavuz’un Osmanlı’nın sonunu hazırlayan mezhepçi yönetim anlayışını görmek yerine, “keşke Yavuz Anadolu’da Kızılbaşların kökünü kazısaydı” diye TV ekranlarında konuşan insanlıktan ve bilimden nasipsiz zevat arzı endam edebilmektedir. Ben burada bu tarihçi bozuntularının isimlerini dahi vermek istemiyorum. Bu zavallılara sadece şunu soruyorum:

Safevileri bertaraf etmek uğruna, Anadolu halkını ulemadan da “siyasi fetva”lar alarak Kızılbaş-Ehl-i Sünnet diye ikiye ayıran Osmanlı daha sonra belini doğrultabildi mi? Bugün hala tarihin bu karanlık sahnelerini allayıp pullayıp anlatarak ve mezhepçilik yaparak kazançlı çıkacağını mı sanıyorsun? Alevi- Sünni ayrılığının bu ülkeyi ne hale getireceğini anlamayacak kadar idrakten dahi yoksun musun? Eğer bu değilse bu kişiler, bu meseleden beslenen başkalarının çıkarlarına hizmet eden şahıslardır.

Burada bu zavallılara kendi tarihçilerinden alıntılarla bazı hatırlatmalar yapacağım. Resmi Osmanlı tarihçilerinden Müneccimbaşı Ahmet Dede Sahaif- ül-Ahbar fî Vekayi-ül-a’sar adlı eserinde Osmanlı tarihine ilişkin önemli bilgiler veriyor. “İran Seferi” başlığını taşıyan bölümde Çaldıran Savaşı (1514) öncesinde Aleviler, o zamanki adlarıyla Kızılbaşlar hakkında Ulemadan nasıl siyasi “dinî” fetva alındığını ve sonrasında başlatılan mezhepçi temizlik sonrasında nasıl Kızılbaşların fişlenip katledildiklerini anlatıyor.

“…Selim Han, Acem diyarına sefer etmeye kat’i olarak karar verdiler. Ülemâdan kızılbaşlarla savaşmanın caiz olup olmadığına dair fetva vermelerini istediler. Ülemâ, Kızılbaşlarla yapılacak savaşın kâfirlerle yapılacak savaşlardan daha efdal olduğunu bildirip savaşın cevazına ittifakla karar verdiler…” (s. 456)“…Selim Han ülemâdan fetva aldıktan sonra memleketin her köşesine haberler gönderip asker toplamasını emreylediler. Kendileri de 920 muharreminde Edirne’den İstanbul’a gelip Eyüp civarındaki Fil çayırı denilen yere ordugahlarını kurdular. Asker Anadolu’ya geçinceye kadar burada kaldılar. Her gün Eba Eyyube’l Ensari hazretlerinin merkad-i şeriflerini ziyaret edip savaşı kazanmak için dua ediyorlardı. Fakir fukaraya da bol bol sadaka veriyorlardı. 920 saferinin yirmi dördünde, Perşembe günü Üsküdar tarafına geçip Maltepe’ye vardılar. Rum ili Beylerbeyi Hasan Paşa, Rum ili beyleri ve askeriyle Gelibolu boğazından geçmişti. Önceden eyalet valilerinden, tespit edilebilen 40 bin kızılbaşın isimlerini muhtevi defter geldi. Selim Han, hepsinin öldürülmelerini emir buyurdu…” (s. 457) Müneccimbaşı Ahmed Dede (ty): Sahaif-ül-Ahbar fî Vekayi-ül-a’sar (Müneccimbaşı Tarihi), Çev. İsmail Erünsal, c. II, Tercüman 1001 Temel Eser.

Burada altı çizilmesi gereken iki önemli nokta bulunmaktadır.

1. Padişahın Şeyhülislam efendisi utanmadan “Kızılbaşlarla savaş kâfirlerle savaştan daha üstündür.” diye siyasi bir fetva vermiştir. Bugün hala bazı din adamı, ilahiyatçı ve tarihçi kılıklı sahtekârlar bu siyasi fetvaların ışığında Alevi düşmanlığından medet ummaktadırlar. 2. Ayrıca sadece Ehl-i Sünnet dışındaki inançları ve en az Yavuz kadar Türk hükümdarı olan Şah İsmail Hatayi’yi desteklemeleri nedeniyle 40 bin Kızılbaş fişlenmiş ve Yavuz bunların öldürülmelerini emretmiştir.

Ulemanın siyaset uğruna alet oldukları ve ilim-siyaset ortaklığıyla işlenen bu cinayetleri görmek yerine, bu insanlık dışı fiilleri aklamak için fikir üretmek 2013 dünyası için yüzkarası değil de nedir? Velhasıl yüzyıllar öncesinde yaşananlar, bugünün Yavuzlarını görünce daha net anlaşılabiliyor. Alevi-Sünni kardeşliğinden başka bir yol olmadığını herkesin kafasına sokması gerekiyor.

Bugün bu ülkede hala mezhep temelli nefret suçu işleyenlerin en ağır cezaları alması sağlanmalı, yasalar ve devlet karşısından kimsenin kimseden üstün olmadığının bir zihniyet olarak ülkemizde yerleştirilmesi gerekmektedir. 2013 dünyasında Alevisiyle Sünnisiyle ihtiyacımız olan acımasız “Yavuz”lar değil, engin hoşgörü sahibi “Yunus”lardır.

05 Şubat 2013, 12:13
Kaynak: Barış Haber