ALEVİ OLUNABİLİNİR Mİ?

Yazdır

Telefondaki ses serzenişliydi. Tıp doktoru olduğunu söylüyordu. Tüm yaşamını insanların derdine derman olmaya adamıştı. Doçent olarak emekli olmuş günlerini araştırmaya vermiş, Aleviliği incelemişti. Bunca haksızlığa rağmen yüzyıllarca nasıl ayakta kalabilmişti. Onun merakıyla araştırmıştı. Sonunda bize ulaşarak yüreğinde yanan ateşi anlattı:

- Ben Alevi olmak istiyorum, dedi telefondaki ses.
- Alevi olabilirsin, dedim.
- Alevi olmak için Alevi ana- babadan doğmak gerekiyormuş, kayıtlarınız öyle yazıyor, dedi.
- Bu Aleviliğin söylemi değil, tam aksine Sünniliğin söylemidir. Aleviliğin önünü kesmek için aslı olmayan propagandadır. Yetmiş iki milleti kucaklama sevdasında olan inanç; nasıl olur da, Alevi olmak isteyenlerin önüne set oluşturur. Bu Aleviliğin inanç yapısına terstir.
- Ama bu savı sizin kaynaklarınız yazıyor.
- Sayın Hocam, bu güçlü propagandaya Aleviler bile inandırılmıştır.
- Öyle ise?
- İzniniz olursa sorunuza yanıt vereyim: Alevi: Hz İmam Ali’nin soyundan gelip de onun tasavvuf yolunu izleyenler ile onun soyundan gelen (Seyitlere) bir mürşide ikrar verip bağlananlara denir. Alevi sözcüğü bir soyun adıdır. Hz İmam Ali’nin ev halkı olarak kabul edilenler anlamındadır. Sonra dan o yola ikrar verip bağlananlar da bu tanıma dâhil olmuşlardır. İslam’ın kutsal kitabı Kur’an der ki:
Ey Muhammed! De ki: Size getirmiş olduğum kurtuluşa karşılık bir ücret istemiyorum. Yalnızca Ehl-i Beyt’ime meveddetdinizi istiyorum” (Şura, 23)

 Ayette de ki meveddet sözcüğü mutlak sevgi ve bağlılık anlamındadır.

 Bu sevgi ve bağlılık kimin tekelinde olabilir ki?

 Alevi ana baba dan doğmayıpta sonradan Alevi olunabilecek ayete gelince:

 ”Nuh Rabbine seslendi: Rabbim! Oğlum benim ailemden di, doğrusu senin vaadin elbette haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.
Allah: Ey Nuh! O senin ailenden sayılmaz, çünkü kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi benden isteme. İşte sana öğüt, bilgisizlerden olma.”(Hud, 45 46)

 Bir Peygambere (Hz. Nuh) evlat olmak bile kurtuluşa ermeye yetmiyor. Hz. Nuh’un eşi ve çocuğu ona inanmadılar ve helak olanlardan oldular. Ama kurtuluşa ermek için o gemiye binenler kurtuluşa erdiler. O kurtuluş gemisine binenlerde Hz. Nuh’un akrabası değildiler. Soy ve ırk orada sorulmadı…

 Yüce Allah, evlat olmayı salt aile bağı ile yükümlü kılmamıştır. Ona teslim olmayı, ona bağlanmayı da evlat saymıştır. Başka bir ayeti kerime de de:

 ”Ey inananlar! Allah’ın gazabından sakının. Ona ulaşmak için vesileye (Mürşid’e) bağlanın ve onun yolunda çok gayret sarf edin ki kurtuluşa eresiniz.’’ ( Maide 35)

 Ayette geçen vesile Allah’a ulaşmak için kullanılan tanımdır. Örnek verecek olursak: Ağacın çiçek açması meyve vermeye vesiledir. Bulutlar yağmura vesiledir. Bunun gibi…

 Başka bir ayeti kerimede de:
"O seninle el tutuşup sözleşenler var ya, onlar gerçekte Allah ile bey’atleşiyorlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Kim ahdi bozar, döneklik ederse kendi aleyhine döneklik etmiş olur. Ve kim Allah’a verdiği sözde vefalı davranırsa Allah ona büyük bir ödül verecektir.’’ (Fetih, 10)

 Ayette de görüldüğü gibi o gün Hz Muhammed Mustafa’ya el verenler, bugün Allah resulünün soyundan gelenlere el (ikrar) verilerek Alevi olunabiliyor.

 Olunduğunu örneklendirecek olursak:
Hür şehit: Yezid’in ordusun da subay olan, Yezid’in tarafı iken Hz İmam Hüseyin’in safına geçip hürlüğü ve şehitliği seçmiştir. Hür şehidin Aleviliği tartışılabilir mi?
Edip Harabi: Sünni iken ikrar verip Alevi olmuş, tarihe damgasını vuracak deyişler yazıp Aleviliğini yaşamıştır. İnancını ne güzel tanımlamıştır:

Berzahtan kurtuldum çıktım aradan
On yedi yasında doğdum anadan
Muhammed Hilmi Dede Babadan
Çok şükür hamdolsun geldim imkâna 

Çok genç yasında, Merdiven Köyü dergâhında M. A. Hilmi Dede Baba’ya ikrar verip tarikata giren Harabi, hayatinin sonuna kadar bu ikrara sadik kalmış, şiir ve nefesleri ile Alevi edebiyatının en kudretli üstatlarından biri olmuştur.  

 Alevi olmadan önceki halini söyle anlatır:  

 "Abdestimi alır, taştan duvara karşı bir kalkar bir yatardım. Savmi salâtı bırakmazdım. Cennetle huri- gılman sevdası vardı gönülde. Beş vakte beş katardım, çok namaz kılardım, camileri gezerdim. Allaha vasıl olmak böyle olur sanırdım." 

 Yeniden doğuş ona yeni düşünceler yeni inançlar getirir ve ona su mısraları yazdırır: 

Allah idi muradım
Gece gündüz onu aradım
Derlerdi hiç bulunmaz
Çünkü o lâmekândır 

Miraca nail oldum
Bir haylice zamandır
Hariç değildir Allah
Me'vasidir o dergâh

 Âşık Dertli: Sünni iken Aleviliği seçmiş, nice deyişler yazmış, yola bağlılığını canını ortaya koyarak ispat etmiştir. Aşk ehli olup şu dizeler gönülden saçılmıştır:

Âşık-ı sadık muhibbi Mustafa derler bize,
Dert ile gayretkeşi Ali Aba derler bize,
Biz güruha sorsalar ey kavim siz kimlersiniz?
Tabii Şah-ı Velayet-i Ali Aba derler bize.
Aşk ile tığlar çeküp münkire karşı durmuşuz
Ol sebepten kavmi Süfyan eşkiya derler bize.
Can-ü Başı terk eyledik bizler imameyn Aşkına
Bende i Şahı Şehidi Kerbela derler bize.
Gerçi ben bir (DERT)" liyim derdim yetimler derdidir,
Çek elin bizden Tabiba bi deva derler bize.

 Kaygusuz Abdal: Abdal Musa Sultan Hazretlerine ikrar vererek Alevi olmuş ve sonradan da velilik makamına yükselmiş, adı anıldığında niyazlar edilmiştir.

Aşık olsam adım tenbel Alayi 
Eğer sofi isem derler mürai

Ha bir cenkdir biri birin beğenmez
Arifler Hak’dan özge nesne bilmez
....
Ko sözü fariğ ol Kaygusuz Abdal
Ki sözden açılur cümle kil ü kal

 Genç Abdal: Çağına damgasını vuran bu şairde sonradan Alevi olmuştur. Ve bu örnekleri çoğaltabiliriz.

 Anadolu’nun yüce piri Hacı Bektaş Veli Balkanları irşad edip, kılıçsız, topsuz, tüfeksiz gönüllere cihat ederek, Hz İmam Ali’nin yolu olan Aleviliğe dâhil etmiştir.

 Alevilik soyun ve ırkın adı değil, inancın adıdır. Allah dostlarına dost edinmeyi(Tevella) Allah düşmanlarından beri olmayı (Teberra) ve bir mürşide ikrar verip el almayı, eline, diline, beline (EDEB) sahip olmayı becerebilen her insan Alevidir, Bektaşi’dir.

 Bu topraklar 9. Yüzyıldan itibaren Aleviliğin dergâhında okumuş Erenler, evliyalar, velilerin nefesleriyle hayat buldu. Alevilik İslam’ın irfan yoludur. O irfan yolundan şekilsiz, şölensiz gitmek isteyenlerin uçsuz bucaksız varacağı yolun adıdır.

 Kişi kendi hakikatini arıyor ise kendini bilmelidir. Kendini bilen vicdan sahibidir. Kendini bilene insan denir. Varlığın bilincinde olana Alevilikte insan denilmiştir. ”Ünsiyeti Hak” insandır. Hakkın muradı da budur. Çünkü inanç barıştır, huzurdur, felaha ulaşmaktır. İnsanın iç dünyasıyla barışması gerçek müminliktir. Alevilik bunu arar. “Cebiri, şiddeti, kin ve nefreti” reddeder. “İncinsen de incitme” der.

 Alevi kavramı ulviyetten gelir. Ulviyetin kaynağı da haktır. Onun için İslam’ın kendisi Aleviliktir. Böylesi uçsuz bucaksız kâinatın tamamını kuşatıp Cem eden bir inanç dar kalıplara büründürülemez, O cehaletin işidir. İmam Ali sevgisi kimsenin tekelinde değildir. Kendi içimizdeki kandilimizi uyandırarak aydınlanmayı kendi içimizde yakmalıyız.

 Bir ayeti kerimede: ”Batıl üzere kurulan sevgi yaşamaz, Hak üzere kurulan sevgi yaşar” der.

 Konuyu toparlayacak olursak: Alevilik bir inançtır. Ucu, bucu olmayan kutlu bir yolun adıdır. Kabesi insandır. Yani insan merkezlidir. ”Ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm” deyip insanlığın son aşamasına erebilmektir. İnsanlar nasıl özgür iradeleriyle Sünni, Şafi, Hıristiyan olabiliyorsa, bu inançta olanlar da Alevi olabilirler. Senin annen baban Alevi değildir, sen Alevi olamazsın demeye kimsenin hakkı ve haddi yoktur. Bunu söyleyen kişi bilinmelidir ki Aleviliğin inancından habersizdir, yolun cahilidir.

 Bir Alevi; Aleviliğin gereğini yerine getiriyorsa Alevidir. Yerine getiremeyenler anası ve babası Alevi de olsa Alevilikten nasipleri yoktur.

 Yukarıda örneklerini verdiğimiz nice gönül insanları Alevi değilken, “Hak Muhammed Ali“ kutlu yoluna nail olmuş ve ölümsüz eserler bırakarak dünyamızdan ayrılmışlardır. Bir Alevinin hiçbir zaman, ”Şekil eleğinde takılı kalması beklenmez“. Buradaki amaç, ondan, şekillerin ve kelimelerin ardındaki manayı keşfetmesidir. Bu manayı keşfedip “Hak Muhammed Ali” yoluna talip olmak isteyenlerin önünde hiçbir engel yoktur. Bu engeli koyanların Hz: imam Ali’den nasipsizlerdir. Akın akın Aleviliğin gül bahçesinden nasiplenmek isteyenler gelmektedirler. Hayırlı olsun Hocam” dedim ve telefonumu kapadım.

 Yaşanmış bir olayla konumuza son verelim:

 “İsmini sürekli duyuyordum. Köyüme gidince kendisini de tanıdım. Çok tutucu bir köyde oturuyordu. Bir ara cami hocalığı da yapmıştı. Dini iyi okumuştu. Arayışı bitmemiş Alevi kitaplarını da okumuştu. Onun arayışı babamı bulmakla noktalanmıştı. Hüseyin amca babamın ikizi olmuş, Şemsi Tebriz, Mevlana misali ondan ayrılmaz olmuştu. O kadar turaptı ki insan laf söylemeye çekiniyordu. Köyünden uzaklaştırmışlardı. Bir gece uyanınca 50 yıllık eşinin elinde bıçakla beklediğini görür ve bir kulübe yaparak köy dışında yaşamaya başlamıştı. Sakallarını uzatmıştı. Alevi olmuştu. Babamı müsahip olmak için zorluyordu. Ailesinin rızasızlığı nedeniyle babam müsahipliğini erteliyordu. İbrahim dedenin türbesinde son olarak gördüm Hüseyin amcayı. Herkes kurbanı paylaşma peşindeyken o türbenin başında gözyaşlarıyla dua ediyordu. Bir sabah kulübesinden kalkıp evine gidiyor ve eşine banyo yapacağını söylüyor. Banyosunu yapıyor, eşinden razılık istiyor. Köyün tamamını dolanıyor rızalık alıyor. Köylüler delirdi diyorlar. Ertesi gün kulübeden çıkmayınca kapıyı kırıp içeri giriyorlar, Hüseyin amcanın sağ eli başının altında teslim olmuş.

 Köylüler ahh Hüseyin amca! Deli değil veliymiş bilmedik, diyorlar …

 Ruhun şad olsun Hüseyin amca. Niyazım odur ki sevdiklerine, Ehl-i Beyt’ine ulaşmışsındır.

 Son söz: Hüseyin amca Sünni kökenliydi onun Aleviliği seçmesine ve olmasına karşı duracak aklı başında kimse var mı acaba?

Alevi köyde doğan Alevi olmaz
Alevilik ırktan soydan yürümez
İki kez doğmazsa bir can
Demezler o kişiye kâmil insan
(Kusuri)

 Pirimiz Hacı Bektaş Veli’nin nefesiyle yolumuza davet edelim canlarımızı, dostlarımızı, kardeşlerimizi …

Dostlarım, kardeşlerim, canlarım  
Kaldırın başlarınızı  
Suçlular gibi yüzümüz yerde  
Özümüz darda durup dururuz  
Kaldırın başlarınızı yukarı  
Bize göz verildi, gözleyin diye  
Dil verildi, söyleyin diye  
Kulak verildi, dinleyin diye  
El, gövdede kaşınan yeri bilir  
Dert bizde, derman ellerimizdedir  
Ararsan bulursun  
Verirsen, alırsın  
İnanmazsan, gelir görürsün.