Alevilik ve Bektaşilik Araştırmaları Sitesi

  • Full Screen
  • Wide Screen
  • Narrow Screen
  • Increase font size
  • Default font size
  • Decrease font size

Araştırmalar Türkçe

Makalelerde yer alan görüşler yazarlarına aittir. Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Sitesini bağlamaz.

20. Yüzyıl'dan Önce Balaban Aşiret -i (.zip)

Yazdır PDF

20. YÜZYIL’DAN ÖNCE BALABAN AŞİRETİ - 1

OSMANALI DEVLETİ’NİN KURULUŞUNDA BALABANLILAR

    Diğer Türkmen boylarıyla aynı kadere sahip olan Kayı Boyu, Moğol istilası ve Selçuklular’ın aşiretleri iskan politikası nedeniyle Horasan taraflarından Anadolu’ya, Anadolu’nun Batı kısmına doğru geldiler ya da getirildiler. Kayı Boyu’nun Moğol istilasından dolayı kaçıp, diğer Türkmen boylarıyla birlikte Anadolu’ya göç ettiği ve Osmanlı devletinin Kayı boyu tarafından kurulduğunu vurgulayan tezin (tezlerin) bilimsel gerekçelere dayanmadığı iddia edilmektedir. Bu iddia Fuad KÖPRÜLÜ’ye aittir2. Fuad KÖPRÜLÜ, Osmanlı Devleti'nin Türkmenler’in Kayı adındaki küçük bir aşiret parçasının başında bulunan Osman tarafından kurulduğunu belirtmektedir.  Osmanlılar’ın temelinde Gaziler olduğunu iddia etmektedir.  Anladığımız kadarıyla Gazilik’ten kasıt Alp-Erenlik ya da Gaziyan-ı Rum denilen ve çoğunca Heterodoks İslam inancındaki kolonizatör Türkmen dervişleri ve onların yönlendirdiği Türkmen gruplarıdır. Aynı olgu Balkanlar’ın fethinde, Balkanlar’ın İslamlaşması ve Türkleşmesi’nde de önemli bir rol oynamıştır.  Nitekim Osman Bey, Şeyh Edebalı, Orhan Bey ve 1. Murad’ın Geyikli Baba, Abdal Musa, Abdal Murad gibi  Vefai-Babai tarikat ulularıyla olan ilişkileri, Proto-Kızılbaş Türkmen3 gruplarının Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında ne denli önemsendiğinin bir göstergesi olsa gerektir4.  Bu noktada Cengiz ORHONLU'nun tespitlerini aktaralım: 

BALABAN AŞİRETİ

Bonn'da Alevi-Bektaşi Sempozyumu Üzerine

Yazdır PDF

Markus Dreßler (Erfurt/Almanya)

Bonn-Bad Godesberg'de 10.-11. ocakta Alevi-Bektaşi-Kültür Enstitüsü tarafından alevi ve bektaşi dininin sorunlarını ele alan bir sempozyum düzenlendi. Alman Türkiye Araştırma Merkezi ve en büyük kısmı özel teberrularca finanse edilmiş olan kongreye tanınmış araştırmacılar, Alevi dedeleri, bir Bektaşi babası ve Alevilik-Bektaşiliğe yakın yazarlar ve aydınlar katılanların arasında idi. Alman ve türk siyasetciler de mevcut idi (almanlardan Sosyal Demokratlar ve Vertlerin temsilcileri, türklerden CHP`nin bazı üyeleri ve büyükelci Volkan Vural) şahsen katılamayanlar en azından selam mesajlarını gönderdiler (alman Sosyal Demokrat Rudolf Scharping, CHP başkanı Deniz Baykal, başbakan Mesut Yılmaz). Bu olmazsa Alevilerin seçmen olarak hem Almanya'da hem Türkiye'de ciddiye alındıklarını gösteriyor.

Alevilik tarihine dahil bazı sorunların henüz aydınlık kazanmadığı sempozyumda bir daha göz önüne sürüldü. Örneğin Alevi-Bektaşi ayrıcalığı meselesi sürekli ele alınmasına rağmen ikisinin arasındaki farklılıklar gerektiğince aydınlatılmadı. Kendisini "Alevi-Bektaşi" sayanların çoğu her iki kavramı aynı din ya da zihniyet için kullanıyor. Bu aldırmazlığın değişik sebepleri var. Bunlardan biri Alevilerin büyük bir kisminin 16/17 yüzyilin itibaren 14. asırda kurulmuş olan heterodoks bektaşi tarikatin †elebiyan kolunu zihni dinsel rehberlik ekibi olarak kabul ederlerdi. Bu ilişkiden benzer bir ibadet tarzi, büyük bir kısmı özdeş bir terminoloji ve Bektaşi tarikatin dayandığı efsanevi Hacı Bektaş Veli gibi evliyaların ortak tazmi kaynaklıyor. Buna rağmen Bektaşi ve Alevi arasında belirgin farklar var. Alevilerde kişi doğuştan itibaren bu topluluğa üyesi sayılırken topluluğuna sanki doğumla giriyor (cem birliğine girmek için özel bir nasip alma olmasına rağmen). Bektaşi tarikatine ise sadece nasip alarak girilebilir. Başka tarikatlar gibi bu tarikate 1925 yılındaki sekülarizm tedbirlerinin sonucu olarak yasaklanmıştır ve bu zamandır kamunun ötesinde gayri kanuni sanki algılanmayan bir varlığına bürünmüştür. Bügün Bektaşi ailesinden gelen ve kendini Bektaşiliğin din ve hayat anlayışına bağlı hissedenler nasip almamalarına rağmen kendilerini "Bektaşi" sayıyorlar.

Devamını oku...

Kent Ortamında Alevilerin Kendilerini Tanımlama Biçimleri ve İnanç Ritüellerini Uygulama Sıklıklarının Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi

Yazdır PDF

Ali Aktaş (Sosyolog/İstanbul)

I.GİRİŞ

Ülkemiz genelinde de, bölgeler arasındaki dengesizliklerle, kentsel ve kırsal yerleşim yerleri arasında farklılıklar göze çarpmaktadır. Gerek kentler düzeyinde, gerek ülke çapında bölgesel düzeyde çoklu yapılar gözle görünür düzeydedir. Ancak genel çizgileri ile gelişmemiş bölgelerin (özellikle kırsal alanların), gelişmiş bölgelere (kentsel alanlara) oranla çözüm bekleyen sorunları daha kapsamlı ve yoğundur. Kırsal alanlardaki doğurganlığın çok yüksek oluşu, aşırı kırsal nüfus artışı göçlerle kente yansımakta, kent nüfusunu arttırmaktadır. Bundan dolayı Türkiye’deki kent nüfusu, kırsal nüfustan fazladır. 1993 yılında kent nüfusu 33.619.996 iken kırsal nüfus 26.619.004’tür. Ancak bu durum kentlerdeki doğal nüfus artışından gelmemekte, kırsal kesimden kentlere göçler nedeniyle olmaktadır.1

Bireyler ve onların oluşturdukları topluluklar bilgi, görgü, düşünce ve davranış yönünden farklılıklar göstermektedir. Gelişmiş bölgelerde yüksek öğrenimli bireyler, gelişmemiş bölgelerde okuma ve yazması bile olmayan bireyler bu farklılıklara en açık örneği teşkil etmektedir. Aynı yerde yaşayan, aralarında kültürel-ekonomik-toplumsal eşitsizlikler, farklılıklar, dengesizlikler bulunan sos yo-ekonomik, sos yo-kültürel yapıları farklı ikili bir topluluk sürekli olarak birlikte yaşamaktadır (Gecekondu kesimi ve zengin kesim gibi) ve bu iki ayrı topluluk birbirleriyle karşılıklı etkileşim içindedirler.2

Devamını oku...

Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu'nun Ardından

Yazdır PDF

Ali Yaman

Ben bu makalemde daha önce ele almayı sürdürdüğüm yazı dizisine ara vererek, 22-24 Ekim 1998 tarihlerinde Ankara Gazi Üniversitesi’nce düzenlenen ve 100’e yakın yurtiçi ve yurtdışından bilim adamının katıldığı Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu’na değinmek istiyorum. Çünkü bu sempozyumla çok önemli gördüğümüz bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum.

Gazi Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulan bu merkez geçmişte, Alevi-Bektaşi çevrelerce, bir bilimsel araştırma kurumu olmaktan çok, ideolojik bir yapılanma olarak görülmüş ve faaliyetleri ihtiyatla karşılanmıştı. Ancak daha sonra bu merkezin kadrosunda bazı değişiklikler yaşandı ve merkezin başına Prof. Dr. Alemdar Yalçın getirildi. Bu değişiklikler sonucunda merkezin faaliyetlerini arttırdığı ve özverili bazı çalışmalara yönelindiği görüldü. Yaklaşık bir yıldır hazırlıkları süren çabaların ürünü olan bu sempozyum ise bu merkezin gerçekleştirdiği en önemli çalışma olarak görülebilir. Merkez bu sempozyumla her ne kadar eksiklikleri de olsa, devlet kurumlarının bu zamana kadar ihmal ettiği bir konunun enine boyuna ele alınmasını sağladı.

Burada bu sempozyum programına, sempozyuma katılanlara ve sunulan tebliğlere ilişkin bazı bilgiler vermek istiyorum. Öncelikle sempozyuma işleyişini ve programı sunduktan sonra genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Sempozyum 22 Ekim 1998 günü sabahı protokol konuşmalarıyla başladı. Bildirilerin sunulmasına öğleden sonra geçildi. I. Salonda oturumu A.Ü. DTCF Sosyal Antropoloji ve Etnoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zafer İlbars yönetti. Oturum başkan yardımcılığını G.Ü. Halk Edebiyatı Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Hamiye Duran yaptı. Bu oturumda sırasıyla Dr. Nezihe Araz “Hacı Bektaş’ın Kimliği, Etik ve Estetik İlkeleri”, Prof. Dr. Niyazi Öktem “Anadolu Aleviliği ve Hacı Bektaş Veli”, Recep Bilginer “Hacı Bektaş ve Sosyal Barış”, Yrd. Doç Dr. Atilla Erden “Anadolu Kültürel Yapısı İçinde Alevilik” adlı tebliğlerini sundular. Çay arasından sonra II. Oturuma geçildi. Oturum başkanlığını Yazar Recep Bilginer, başkan yardımcılığını Yrd. Doç. Dr. Ali Yakıcı üstlendi. Bu oturumda sırasıyla Mehmet Nuri Yılmaz’ı temsilen Diyanetten bir yetkili “Hacı Bektaş Veli ve Anadolu’nun İslamlaşması”, Prof. Dr. İzzettin Doğan “Göçebe Türk Kavimlerinin Anadolu’ya Getirdikleri İslam Anlayışı”, Aziz Yalçın “Hacı Bektaş Veli, Bir Yüce Toplum Önderi” adlı tebliğlerini sundular. Aynı gün II. Salonda İsmet Zeki Eyüboğlu “Türk Düşüncesinde Üç Hacı Bektaş Veli”, Sedef Gönenç “Hacı Bektaş İlçesinin İmar Planı”, Prof. Dr. Umay Günay “Hacı Bektaş Veli ve Duygusal Olgunluk”, Prof. Dr. Mürsel Öztürk “Hacı Bektaş Veli’nin Yaşadığı Devirdeki Nişabur” adlı tebliğlerini sundular. Çay Arasından sonra II. Oturuma geçildi. Bu oturumda sırasıyla Atilla Fırat “Anadolu Aleviliği, Hacı Bektaş Veli’nin Düşüncesi ve Türk Yaşamında Etkileri”, Prof Dr. Hayrani Altıntaş “Hacı Bektaş Düşüncesinde Olgunluk”, Prof. Dr. Muhan Bali “İki Bilim Adamı ve Hacı Bektaş Veli” adlı tebliğleri sundular. Bu oturumda Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak hocamız söz alarak Prof. Dr. Muhan Bali’nin bazı iddialarına yönelik kısa bir konuşma yaptı.

Devamını oku...

Kızılbaş Alevilerin Düşkün Ocağı Hıdır Abdal Sultan

Yazdır PDF

Ali Yaman (İstanbul Üniversitesi)

Anadolu Kızılbaşlarının tek Düşkün Ocağına adını veren Hıdır Abdal Sultan, Anadolumuzun büyük erenlerinden Karaca Ahmed Sultan’ın oğludur. Bilindiği üzere Karaca Ahmed Sultan “Gözcü” olarak nitelendirilir. Şüphesiz Karaca Ahmed Anadolu’ya yerleşen kolonizatör dervişlerdendir. Karaca Ahmed Sultan’ın İstanbul, Manisa ve Afyon’da makamları bulunmaktadır. Karaca Ahmed Sultan’la ve Hıdır Abdal Sultan’la ilgili yapılmış en kapsamlı çalışma Mehmet Yaman’a aittir. Ancak ben yapılacak arşiv taraması ve kaynak incelemesi ile daha fazla bilgi elde edilebileceğini sanıyorum.

Hıdır Abdal’a ilişkin ayrıntılı bir biyografik bilgiden maalesef yoksunuz. Bu durum ne yazıkki Anadolu’nun kolonizasyonu devrinde yaşamış bir çok abdal, baba, dede lakaplı dervişler bakımından da böyledir. Ancak Anadolu’nun bu dönemlerine ait tüm veri yetersizliklerine rağmen varolan bilgilerden bu döneme ilişkin bilgiler elde edilebiliyor. Tek tek bütün Anadolu erenlerinin yaşamlarının ayrıntılarını öğrenemesek de, o dönem gelişmelerini anahatlarıyla bilmemiz, en azından varolan bilgiler ışığında bazı varsayımlarda bulunabilmemiz mümkün oluyor.

XIII. yüzyılda Anadolu’da faaliyette bulunan Baba İlyas, Hacı Bektaş-ı Veli, Emirci Sultan, Dede Garkın ve Sarı Saltuk gibi oldukça nüfuzlu şeyhler bulunmaktaydı. [Bu şeyhlerin güçlerinin boyutunu anlamak için Babailer isyanı (1240) ve sonrasındaki gelişmeleri anımsamak yeterli olacaktır]

Devamını oku...

Sayfa 3 / 21

You are here: Anasayfa