Star, 30 Kasım 2008
Türkiye bir Muharrem ayını daha, âdet olduğu üzere, Alevi açılımı lakırdılarıyla idrak edecek. Ama görülen o ki bu sefer mesele kıyl ü kâl’den ibaret kalmayacak. Toplumsal barışı tesis etmek ve milli birlik ve beraberliğimizi mozaikten mermer mertebesine terfi ettirmek için esaslıca ve akçeli bir adım atılacak. Bu adımı sağ ayakla ve besmeleyle atmanın siyasette başarılı olmak için yeterli bir ön hazırlık olmadığına inanan bir Sünni olarak mezhepdaşlarımı uyarmak istiyorum.
El yordamıyla iş kotarmak isteyen ellere araba bir kez daha devrilmeden önce yol göstermek gerek diye düşünüyorum. Son oniki yılını Aleviler’i çalışarak, yaşayarak ve duyumsayarak geçirmiş bir sosyal antropolog olarak meşreptaşlarımın duygularına tercüman olmak şu vurulası boynumun borcu. Her ne kadar Alevilik açılımı Türkiye’de mimarın, mühendisin ve yapsatçının kazma kürekle ve hatta dozerle daldığı bir gül bahçesiyse de haddim olmayarak usulca ve güvercince bu nazenin tarikatte rehberlik etmek asıl dileğim.
Ali’yi Aleviler’den çok sevenlerden değilim. Ehl-i Beyt’i sevmek Alevilikse ben de Aleviyim diyenlerden de değilim. Aleviler’e Alevilik öğretmek ve hatta Alevilik’i Aleviler’den “kurtarmak” ne haddime! Haddini bilmeyenlere ihsan eyle ya Rabbi demekle yetinmek de bize yakışmaz. Öyleyse elimizi taşın altına, boynumuzu ilmeğe uzatıp ve hepsinden önemlisi haddimizi bilip dilimizin döndüğünce gönül dili açık mezhepdaşlarımı uyarmak boynumun borcu.
İnsan, kültür ve toplum teslisinden ibaret sosyal antropolog amentümüze sıkı sıkı sarılarak “beş yıldızlı matem ziyafeti” gafletine bir kez daha düşmeyelim istedim. Siyasetimiz, açılımımız ya da kapanışımız kültürel uygunluk mantıkları gözeterek yürütülsün diledim. Gül alıp gül satanlar gülü gülle tartsınlar diye elimden geldiği ölçüde gülden terazi tutmak tek niyetim.
Ey Ali’yi Aleviler’den çok sevenler ve Alevi’den daha Alevi olanlar! Bu lakırdılarla attığınız her adım yanlış adım. Kapısından içeri eğri girmeyen yola ya dosdoğru yaklaşın, ya da baskılı baskısız mahallenizden dışarı adım atmayın. Alevi dostlarınız sizlerden Alevi olmanızı değil dosdoğru Sünni olmanızı istiyorlar. Tebliğci olmayan bir inancı anlamak dünyanın en cevval misyoner devletini inşa etmiş biz Türkiyeli Sünniler için zor da olsa, her cemaatin dünyayı tebliğ ile, olmadı cebren ve hileyle hidayete erdirmek derdinde olmadığını idrak etmeye çalışalım. Aleviler’le dost olmak için Alevi olmak gerekmez. Aleviler’in biz Sünniler’le dost olmaları için Sünniymiş gibi yapmalarına gerek olmadığı gibi. Aleviler hiçbir zaman Ebubekir’i Ömer’i, Osman’ı Muaviye’yi bizlerden daha çok sevmeyecekler! Aleviler’i dost bileceksek, bu tevellasında ve teberrasında dosdoğru oldukları için olacak, takiyyelerindeki kıvraklığa hayranlığımızdan değil.
Benzerliğimizi, aynılığımızı, kısacası beton-mermer milli ve dini bütünlüğümüzü besmele etmeden muhabbete başlamayı öğrenmek zorundayız. Aksi takdirde bizim muhabbet sandığımız Aleviler için gâh fars, gâh üç perde vodvil. Her yıl biz bu komediyi oynayadururken, Aleviler’in payına düşense yine haksızlık, yine baskı, yine zulüm. Farklılıklarımız, zıtlıklarımız, asla uzlaştıramayacağımız hakîkatlerimiz bir araya gelmenin yegâne yolu. Farklılıkları tanımayacak, farklılıklara nefes aldırmayacaksak ihsan eylediğimiz soframız da, kadromuz da, meccani elektrik suyumuz da bize kalsın. İhtida edeceklere iane lutfetmek için değil kul hakkını yediklerimizdan rızalık almak için, haramımızı helal kılabilmek için adım atıyoruz. Bu devletin sahibi biz değiliz. Tebamıza buyurduğumuz, reayamıza hükmettiğimiz şanlı ve da kanlı devr-i Osmanlı geride kaldı. Cumhuriyet’in Aleviler dahil tüm yurttaşlarıyla yurttaşça ilişki kuracaksak, göz göze bakıp diz dize oturacaksak, haddimizi bilelim, yerimizi bilelim, kendimize gelelim. Unsurlara aslîlik ve tâlîlik bahşetme küstahlığımızdan dönelim.
Toplum olarak huzura kavuşmak için Aleviler’i huzurumuza buyurmayalım. Soframıza çağırmayalım. İşimiz kapıkulu olmak için sıraya girenlerle değil, canı pahasına Şahını terk etmeyenlerle, unutmayalım. Paşalık payesi dağıtmayalım. Onlar paşanın değil pirin izini sürerler, kula kulluk etmezler, bilelim. İlle tuzumuzu ekmeğimizi paylaşacaksak kıralım dizimizi fakir sofralarına, girelim kara kazanın sırasına, bir olalım aşurelerinde lokmalarında. Kestiği haramdır diye yüzyıllardır ağzına sürmediğin bu lokma, bu sofra herkese açık, bize bile. Hem de onca yaşanandan sonra. Hem de teklifsiz. Hem de karşılıksız. Saka suyunun bir damlası, ki en kıymetli hazinesi Alevi’nin evvelden ahire, senin için çağlamaya hazır, yeter ki sen rahmetinden nasiplenmeyi dile.
Ey Sünni dostum. Nutuk çekme. Dinle. Kulağını ve gönlünü aç bir kere. Mağrur olma. Cümle âlemi sen yaratmadın. Ama cümle âlem senin içinde. Tırmandığın ve avunduğun yüce makamlardan aşağı bir inebilsen, aynayı özüne bir tutabilsen, kendinin farkına bir varabilsen bu yeter. Seni senden çok sevmeye hazır Alevi.
Altı yıldır randevu vermediklerine ve kapından içeri buyur etmediklerine boynunu bükerek ve alçak gönüllülükle yaklaş. Karpuz seçer gibi seçme Alevi’yi ya da örgütünü. Uzlaşmaksa derdin bir büyük masada konuş hepsiyle, ayırmadan, kayırmadan. Apaçık ve şeffaf yürüt süreci. Dedikoduyla, basına sızdırılanla, üç güne tornistan olacakla yola çıkma. Hakikati konuş, hakkı konuş, dosdoğru konuş. Çoğulcu ol, yapıcı ol, anlayışlı ol. Kızma, bağırma, azarlama. Dinle ve anla... Cesaretin varsa, özürünü dile. Hatayı kabullenmek ve hatadan dönmek küçüklük değil büyüklüktür. Özür dilemek zayıflık değil, enginliktir. Kısacası ya bir işi tam yapmak için düş yola, ya da o yola hiç çıkma.
Bil ki Aleviler yalnızca kendi hakları için değil bu ülkedeki tüm gayri-Sünniler’in, bu dünyadaki tüm insanların hakları için mücadeleye devam edecek. Kadroyla, parayla, elektrikle, suyla susmayacak. Hizaya getireyim, zapturapt altına alayımsa derdin, ne kendine et yazık ne de parana. Seçim arefesinde Sünni muhafazakar seçmenini de riske atma. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma.
Önce hak diyenler, En-el Hak diyenler, boyunlarını vursak da, derilerini yüzsek de, kuyulara tıksak da, Madımak’ta yaksak da Hak yolundan dönmedi, dönmeyecek. Hakkını istedi, isteyecek... Bunu böyle bilesin mezhepdaşım. Gel bu işe birlikte bir özür dilemekle başlayalım. Bil ki anlayışlı bir dost eli ve can dili bizi bekliyor asırlardır...
Aykan Erdemir